Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

Farkında mısınız sevgililer gününün henüz kendisi gelmeden birçok kişi bu günün anlam ve önemine binaen çeşitli programlara dahil olma, hediye alma telaşı içine girmesine artık kimse şaşırmıyor.

Bu günü yıllarca protesto edenler toplumsal baskı sonucu da olsa ne kadar değiştiklerinin farkında bile değiller…

Azınlıkları yok sayacak derece  ahkam kesip “yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede” diye böbürlene-böbürlene konuşanlar bile Valentine’s Day denilen bu güne dahil olmakta hiç zaman kaybetmiyorlar nedense!

Önceden bu günü kapitalist zihniyetin zorlayıcı etkisi gibi görsem de, şimdi  bu güne anlam yükleyen, aslında birbirlerinden fersah fersah uzak sevgili veya çiftlerin gerçeklikten uzak,sahte duygularla da olsa;  bu gün sayesinde barıştıklarına, birbirlerinin gönüllerini aldıklarına,bugüne iyi girmeyi senenin tamamına iyi girmek gibi adlettiklerine şahit olduktan sonra bu konuda çekimser kalmayı düşünüyorum…

 

Madem bugün  sayesinde kaç kişi kah duymak istediği kah söylemek istediği güzel cümleleri bugüne özel duyup söylemek isteyecek, erkek elinde çiçekle kapıyı çaldığında kadın mum ışında bir masada gün boyu sevgisini katarak yaptığı yemeklerle karşılıklı bir sevgi seli esecek buna kimin itirazı olabilir ki?

Evet itiraf ediyorum aslında yıllarca bu günün kutlanmasına karşı olup;defalarca bu konuyla ilgili yazılar yazmışken, bir-iki sene önce gittiğim bir müze olaya farklı açıdan bakmama neden oldu. -Devamı »

kimi şarkılar kitap olarak içimizden geçer…

kimi kitaplar ise ölümsüz bir şarkı gibi her duyulduğunda solfrej eşliğinde de olsa ağrıyla sancıyla ruhumuzu deler geçer…

içinden kitap geçen şarkılarda,

şarkı sözleri kitap sayfalarına götürüverir bizi bir anda…

adeta sözlerle süründüren, ezgiyle uyuşturan şarkılardırlar bunlar…

zaman mekan kavramlarının dışına atan, okunan  kitapla dinlenen şarkının buluşma anında

zamanda yolculuk da başlar…

dört kitaptan başlayalım gelin isterseniz Barış gibi söze beğenmesek şarkılarda geçen kitaplardan vazgeçip belaya atlar gideriz Ahmet Kaya gibi…

nasılsa Kaya gibi ; “ağır başlı kitaplar senin adına en yiğit besteler seni söyler…”

“Ne söylesen masal gelir La Fontaine’den…”

lafı uzatmadan en iyisi mi içinden kitap geçen diğer şarkılara bırakalım sözü;

“çok üzülme, çok susma, çok darılma, çok ağlama, çok da kitap okuma” diyormuş ya  annesi “evimi yaktım kitapları attım yıkandım , temizim artık” diyen Teoman’a varmadan,

“o zaman hemen git radyoyu aç, bir şarkı tut ya da bir kitap oku mutlaka iyi geliyor.. ” -Devamı »

geçen yılda  iyi de kötü de, doğru da, yanlış da yaptım buna eminim.

bunu ayırt edebilmek için çok çalıştım vicdanım polisim…

ayıp mı ettim,ahlaklı mı davrandım yoksa olması gerekeni mi yaşadım,

neyi öğrendim neyi unuttum neyse ne anlayınca geçer…

yeni bir yıla başlamadan önce kağıttan bir uçak yapıp atladım uçağa…

kağıttan olunca uçak elbette  sadece gidiş biletim var elimde…

yalnız değildim ama ümitleri almadım yanıma yine de…

ümitler tükenir hayaller tükenmez….

kağıttan yapılmış bir uçakla bilmem kaç fit yukarda olmadığımın bilincinde de olsam…

hayallerim yanımda olduğundan, bir iki sarsıntıyla uçaktan inecek değilim…

yolculuk sırasında uçağa kalemle çizdiğim notalar belki de uçuş rotamı oluşturacak ne güzel…

jet-lag olsam ne yazar nerde sabah orda akşam … -Devamı »

Son zamanlarda  hemen tüm dertlerin acıların elden ele dilden dile göçebe yegane ilacı var.

Lokman Hekim’in ölümsüzlüğü bulduğuna inanılan ve neyse ki kaybolan formülünde  “bu ilaçtan muhteva bir kaç karışım vardır herhalde” diye düşünmeden edemiyor insan .

Hacamat akapunktur bu ilacın yanında hak getire…

Görülen o ki bu ilaç araba kullanırken kullanılabiliyor allah aşkıyla yanarken de hatta içkiliyken de …

Doz aşımı ise hiç sorun olmuyor, çünkü kullanan kişi bunu hiç fark etmiyor…

 

Prospektüs gerektirmeyecek kadar kullanımı basit… Bu ilaç normal bir ilacın aksine endikasyonları gibi sadece sözlerden oluşmuyor şimdilerde daha çok resimle  söz birlikte kullanılıyor…

Eskiden kıssadan hisse tadındayken şimdi uzun lafın kısası gibi…

Yalnız bu ilacın yan etkileri üzerinde yazmıyor dolayısıyla kullanıcı da kullandıkça zararının farkına varamıyor fakat ciddi ciddi bunu alışkanlık ediniyor. -Devamı »

Korku Tüneli mi, Hikmet Sevgisi mi?

Hüzne hazırlıklı olan toplumumuzda şairliğe yatkın bir şekilde dünyaya gelinir. Eline kalemi almış hemen herkes şairliğe bir kez soyunmuş, en az bir kez şiir yazmayı denemiştir. Oysa bu konuda söz sahibi olmak isteyen kişide; kavram hâkimiyeti, dil ve anlam bilgisi zorunludur.

Duygu aktarımına doğuştan programlı kişilerin yer aldığı ülkemizde, iş düşünce üretimi olan felsefeye gelince; nedense insanların suratları düşer, ekşir. Üstelik, felsefenin iddialı olduğu anlam ?şüphesiz ki daha çok kavram olmakla birlikte?  değilmiş gibi yüzlerde anlamsız bir ifade belirir. Geçmişten bu yana insanların gözünde felsefenin ürkütücü bir imgesi olmuştur. Söz konusu bu imge insanların felsefeyi tam olarak bilmemelerinden kaynaklanan yanlış bir imgedir. Buna bağlı olarak, ülkemizde felsefe adeta lunaparkın rengârenk ışıklarının ortasında bulunan; dönme dolaptan, sihirbazdan ve palyaçodan uzak bir köşedeki korku tüneli gibidir diyebiliriz. Herkesin uzaktan bakıp ürktüğü, girmeye cesaret edemediği kapkaranlık bir tünel.

Bu karanlık tünele gönüllü girenler ise; öncelikle boyunlarına sarılan dogmalardan kurtulup görünenin arkasını araştırarak, kaypak zemine basmamak adına, adım adım ilerlerler. Bazen olduğundan büyük, bazen de olduğundan küçük gösteren dev aynalarla kendilerini bilip, bulundukları yeri sorguladıktan sonra, bazı yanıltıcı ışıkların sihrine kapılmaksızın çıkışa ulaştıklarında ?Jaspers?in ?felsefe yolda olmaktır? dediği gibi, belki de çıkışa ulaşmadan? duyumsadıkları vahşi tadı ?nasıldı?? diye soranlara anlatmaları hayli güç olmuştur.  Nitekim bu tünelden çıkışı metafiziğe çizgi koymakta bulan Kant?ın cevabı kesindir;  ?felsefe hakkında konuşulmaz, felsefe yapılır?. Dile çizgi koyarak çıkışa ulaşan Wittgenstein?ın yanıtı ise daha da keskindir;  ?konuşulmayan yerde susmak gerekir?. -Devamı »