Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

Farkında mısınız sevgililer gününün henüz kendisi gelmeden birçok kişi bu günün anlam ve önemine binaen çeşitli programlara dahil olma, hediye alma telaşı içine girmesine artık kimse şaşırmıyor.

Bu günü yıllarca protesto edenler toplumsal baskı sonucu da olsa ne kadar değiştiklerinin farkında bile değiller…

Azınlıkları yok sayacak derece  ahkam kesip “yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede” diye böbürlene-böbürlene konuşanlar bile Valentine’s Day denilen bu güne dahil olmakta hiç zaman kaybetmiyorlar nedense!

Önceden bu günü kapitalist zihniyetin zorlayıcı etkisi gibi görsem de, şimdi  bu güne anlam yükleyen, aslında birbirlerinden fersah fersah uzak sevgili veya çiftlerin gerçeklikten uzak,sahte duygularla da olsa;  bu gün sayesinde barıştıklarına, birbirlerinin gönüllerini aldıklarına,bugüne iyi girmeyi senenin tamamına iyi girmek gibi adlettiklerine şahit olduktan sonra bu konuda çekimser kalmayı düşünüyorum…

 

Madem bugün  sayesinde kaç kişi kah duymak istediği kah söylemek istediği güzel cümleleri bugüne özel duyup söylemek isteyecek, erkek elinde çiçekle kapıyı çaldığında kadın mum ışında bir masada gün boyu sevgisini katarak yaptığı yemeklerle karşılıklı bir sevgi seli esecek buna kimin itirazı olabilir ki?

Evet itiraf ediyorum aslında yıllarca bu günün kutlanmasına karşı olup;defalarca bu konuyla ilgili yazılar yazmışken, bir-iki sene önce gittiğim bir müze olaya farklı açıdan bakmama neden oldu.

Aşktan Geriye Kalanlar adlı müzeye  gittikten sonra zaman içinde fikrim değişti gerçekten.

Çünkü,sevgilisi olmayanlar bugünü fazlasıyla alay konusu edecekler,biraz sitem az biraz Sin Kaflı küfür savuracaklardı hepsi bu diye düşünmüşken gerçekten çok yanıldığımı bu müze sayesinde anlamıştım.

Ayrılanların bu günle ilgili yaşadıkları kaygıları, gittiğim müzede görene dek aklımın ucundan dahi geçirmemiştim bile…

Dolayısıyla 2010 yılında İstinye Park’ta Aşktan Geriye Kalanlar Müzesi’ni ziyaret etmiş, farklı şeyler göreceğime inanarak güle oynaya gittiğim bu müzeden hayli üzülerek çıkmıştım.

Sevgililer Günü’nde biten bir ilişki sonrası  aşıkların birbirlerine hediye ettikleri hediyelerin hikayelerini anlatıyordu bu müze, üstelik son derece melankolik bir anlatımla….

Bu aşktan geriye kalanlar adlı müzenin sloganı bile farklıydı :
“Aşk başlar.
Aşk yaşanır.
Aşk biter.
Geriye kalanlar aşkı anlatır.”

Müzenin amacının, ” biten bir aşkın geride bıraktığı yaraları yaratıcılıkla sarmak…” olmasına bu yüzden hayli şaşırmıştım.

Şaşırmamın nedeni ise; çeşitli eşyalardan oluşan ve en azından bir zamanlar ona yüklenen anlamı  fazlasıyla yitiren hediyelere hemen herkes içi burkularak bakıyordu,bu durumda müzeye bağışlanan eşyalar ziyaretçilerin yaralarını daha çok tazeliyor gibi gelmişti nedense bana…

Çünkü dünyanın birçok ülkesini gezen bu müzede ayrılmış yüzlerce kişinin akla gelmeyecek binlerce çeşit hediyesi hikayesiyle birlikte sergilenirken, izleyicilerde zaman ve mekan koordinatlarını aşan hayali yolculuklar oluşuyordu.

Eşyaların kırık kalp üzerindeki stantta sergilenmesi etrafta gezinenlerde yaratıcı olduğu kadar samimi bir duygu oluşturmuştu üstelik.

Romantik ve dokunaklı mektuplardan, fotoğraf çerçevesi ve oyuncak ayı gibi hediyelere kadar her türlü objenin yanı sıra safra taşı ya da fizyoterapistine aşık olan bir savaş gazisinin bağışladığı bir bacak protezi gibi alışılmadık örneklerle hem de….

Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı kitabında tam da böyle bir dünyaya götürmüştü bizi

bu müze Masumiyet değil kırık kalpler müzesi….
“Sevgilinizden mi ayrıldınız? Ya da belki boşandınız? Ki biten ille de bir aşk ilişkisi olmak zorunda değil. Belki aileden biriyle ya da eski bir dostla farklı yollara saptınız.

Eşya değiş-tokuşunda bulunmayın, anıları yakmaya kalkmayın.

Acı verici ayrılıklarınızı hatırlatan objeleri bu müzeye bağışlayın ve kurtulun.

“Başarısızlıkla sonuçlanan her aşkın ardından toparlanmak için verilen yıkıcı yardım talimatlarının aksine, müzenin koleksiyonuna katkıda bulunmak, yani hatıra bağışlamak; insanın duygusal çöküşünün üstesinden yaratıcılıkla gelmesini sağlıyor.
Aynı zamanda her birey dünya çapında kolektif bir duygusal tarih yaratımına ortak oluyor” diyorlar.

“Gerçekleri tarih yazar, büyük aşkları da Aşktan Geriye Kalanlar” diye düsturları var.

 

Müzenin kurucusu Grubisic şöyle diyor: ?Ayrılıkla ilgili insana verilen tavsiyeler arkasını dönüp yıkıp unutmak üzerine kurulu. Fakat bir insanla beş yıl geçirmiş olabilirsiniz, yıkıp unutmanızı nasıl beklerler? İnsanlar yaşadıklarını korumalılar. Bu müze insanların kayıplarını ele almaları için farklı bir yol sunuyor.?
Bu alışılmadık müzenin benzersiz koleksiyonuna dünyanın her yerinden  bağışlar yağıyor olması,bir şeyin altını çiziyor; onlarca ülkenin,onlarca dilinde anlatılan acının tek bir anlamı oluyor böylece…

“Acı çekmiş hiç kimse artık eskisi gibi değildir” diyor ya Cesare Pavese

Ne mutlu bu acıyı çekene…

Görev eda eder gibi değil, gönülden hediye verene ne mutlu…

Kaybetmeden kıymet bilene zamanı gelince güle güle diyene ne mutlu…

Herkesin biricik olduğu bir dünyada  sevgililer günü kutlu ve umutlu olsun….

YAZAN: Hülya Yalım

YAZILAN ZAMAN-MEKAN: ( Bu sene her sene gibi sevgililer gününde gittiğim müzeyi hatırlayınca yazmak istedim.Hediyelere verilen önemin eylemlere de gösterilmesini hepimiz için diledim. Şairin dediği gibi “çünkü ayrılık da sevdaya dahil ayrılanlar hala sevgili ”  olabilir mi gerçekten ?

Bu yazı yazılırken kardeşlerim sağlıkla ilgili bir prosedürü çözmek  için Ankara’da olduğundan mıdır bilinmez Ankara’nın Bağları adlı şarkı dinlendi en çok ve inanılmaz bir şekilde şarkının içinde geçen cümleler yazıya da yazara da dokundu. Okura da dokunması dileğiyle!..)

 

Bir yorum yazıldı

  1. seckin yılsür dedi ki:

    sevgililer günü kutlaması daha çok bekarlara yakışıyor bence evliler için böyle günler sadece bahaneye vesile oluyor sanki istersen sığın istersen kullan daha olmadı kutla gitsin 🙂
    kutlayalım bari.

Yorumun ne olacak?