Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce
Düşünceler Düşünce » 'Müzik' kategorisine ait yazılar

 

alayına oran halayına ritmRitm  duygusunun insana hayli farklılık kazandırdığını zamanla öğreniyor insan.

Hiçbir enstrüman çalmadan sadece müzik kulağına sahip olmak bile kişiye hayli  ayrıcalık katar gerçekten. Öyle zamanla öğrenilebilecek bir yetenek de değil bu üstelik.

“Müzik kulağı” olan birini çalınan bir parçaya elleriyle tutturduğu tempodan bile anlamak mümkünmüş, düşünsenize?

Doğuştan gelen bu yeteneği bir insanın bebekliğinden gözlemleyebilirmişiz pekâlâ. Sadece aynı senenin  çocuklarının aynı melodiye verdikleri tepkilere bakılması bile yeterliymiş bunu anlamaya.

Birçok matematik kuramı notalar üzerinden hareketle oluşturulduğu gibi aynı zamanda hemen bütün matematik kuramcılarının müzikle ilgilenmesi de elbette tesadüf değildir.

Ya vücudunu bir enstrüman gibi kullanıp ritmin her vuruşuna ahenkle uyum sağlayanlara ne demeli?

Her bir bölümünü ayrı ayrı oynatıp bedenine bu denli hükmetmek hiç kolay olmasa gerek.

İlk kez duydukları bir melodiyle kısa sürede senkronize olmalarının bir sırrı var mıdır bilmem ama…

Ben güzel oynayan insanı çok beğenir çok etkilenirim ne yalan söyleyeyim.

Fakat bir o kadar da oyun bilmediği halde “uydum imama” zihniyetiyle oyun alayına dahil olan ritm duygusu bir yana; ellerini, kollarını direksiyon sallamak  dışında kullanmamış, oyun oynamaya zerre yeteneği olmayan kişilerin de oynayışlarıyla görüntü kirliliği yarattığı düşüncesindeyim.

Sözünü ettiğim kişiler bazen ısrar üzerine kalkıp vücutlarını gelişigüzel hatta akrobatik hareketlerle oynatıp gereksiz yere komik duruma düşüyorlar.

Dolayısıyla hem onlara yazık oluyor, hem de buna maruz kalan ahaliye aslında…

Hakkıyla oyun oynamanın veya bu yetenekten bir nebzecik dahi nasibini alamamanın en büyük nedenlerinden birinin de  genetik etkenler olduğuna inanç hayli yüksek.

Bunu anlamanın en kolay yolu ailelere bakmaktan geçiyor. Eğlence kültürü  olan ailelerin içinde büyüyen çocuklar böyle bir gelişim içinde oluyorlar ister istemez ama bu tek neden değil elbette.

Kişinin doğasında  bu ya var oluyor, ya da ne yapsan olmuyor orası kesin.

Yani el şakırdatmakla,  gerdan kırmakla, bel kıvırmayla, göbek atmakla, döktürüp, sallamakla olmuyor bu iş.

Müziğin melodisine göre  ayrı figür oluşturanlar çok etkileyici  oluyorlar   bu yüzden onlarca kişi arasında nasıl parıldıyorlar ama değil mi?

Tam da burada ” Dila Hanım” filminde Kadir İnanır’ ın oynayışı hatırlansın lütfen.

Demem o ki; yordamıyla oyun oynayana hepimiz  hayranlıkla bakarız.

Kabul edelim  oyun oynamayı bilenle, bilmeyen bir olmuyor işte…

Dila Hanım filminin son karesinde Kadir İnanır’la Türkan Şoray’ ın birlikte oynadıkları muhteşem oyunda vurulmalarına rağmen, elleri kanlı bir şekilde  oyunlarına devam ettikleri sahnenin filmin konusundan daha çok hatırlandığına eminim.

Yani oyun işi bu kadar mühim. -Devamı »

 

Nerede ne zaman kulağıma çalınsa, ister “simsiyah gecenin koynunda” ister gün ortasında hüzün dolu bir yalnızlık şarkısıdır benim için dönence.

İçinde barındırdığı sözlere rağmen umut ışığı yok  gibi gelir nedense…

Ne Oğlak ne de Yengeç…

Dönence Nobokov’un Karanlıktaki Kahkaha’sı…

Kosinski’nin Boyalı Kuş’u…

Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi  gibi değişime uğratıyor tanıdıkça…

Devir değiştikçe bıraktığı tat da değişiyor adeta.

Kafalarda medcezir “çatlamış dudaklarda ne bir ses ne bir nefes” dönence sözün bittiği yerdir biraz da…

Hayatın anlamını arayıp durur kendince…

Dilden dile pervane…

Deli dolu divane… -Devamı »

kimi şarkılar kitap olarak içimizden geçer…

kimi kitaplar ise ölümsüz bir şarkı gibi her duyulduğunda solfrej eşliğinde de olsa ağrıyla sancıyla ruhumuzu deler geçer…

içinden kitap geçen şarkılarda,

şarkı sözleri kitap sayfalarına götürüverir bizi bir anda…

adeta sözlerle süründüren, ezgiyle uyuşturan şarkılardırlar bunlar…

zaman mekan kavramlarının dışına atan, okunan  kitapla dinlenen şarkının buluşma anında

zamanda yolculuk da başlar…

dört kitaptan başlayalım gelin isterseniz Barış gibi söze beğenmesek şarkılarda geçen kitaplardan vazgeçip belaya atlar gideriz Ahmet Kaya gibi…

nasılsa Kaya gibi ; “ağır başlı kitaplar senin adına en yiğit besteler seni söyler…”

“Ne söylesen masal gelir La Fontaine’den…”

lafı uzatmadan en iyisi mi içinden kitap geçen diğer şarkılara bırakalım sözü;

“çok üzülme, çok susma, çok darılma, çok ağlama, çok da kitap okuma” diyormuş ya  annesi “evimi yaktım kitapları attım yıkandım , temizim artık” diyen Teoman’a varmadan,

“o zaman hemen git radyoyu aç, bir şarkı tut ya da bir kitap oku mutlaka iyi geliyor.. ” -Devamı »

Günlerdir martı çığlıkları ile uyanmak o kadar ürkütüyor ki beni her gün bu saatlerde o çığlıkları duyarım korkusuyla yaşıyorum…

Diğer kuşlardan bağımsız adeta gökyüzünün sahibi edasında her sabah sahilde dolaşıyorlar…

Böyledir martılar…

Denizle bütünleşmiş  etkileyici duruşlarına hayran olduğunuz ilk anda sesleriyle ürkmeniz an meselesidir.

Martıların çığlıkları arttıkça Ben “taht kavgası mı acaba ” dedim, arkadaşım; ” kız kavgası da olabilir ” dedi gülümseyerek…

İkimizin atladığı ise Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde ilk sırada yer verdiği ” açlık”tı.

Martıların çığlık nedenlerinin  açlık olması kuvvetli muhtemeldi de…

Fakat aynı anda ikimizi diğer ihtimal almıştı bile… -Devamı »

Olimpiyatların rüya gibi açılışını izlerken kendi kendime sordum; “olimpiyatlar mı daha zevkli yoksa festivaller mi?”

Aslında bu bir bakıma sporcu ile sanatçıyı da karşı karşıya getiren bir soru.

Gerçek şu ki ikisi de zor ve meşakkatli.

Sadece seyirci olmak için bile yüksek meblağlar ödendiğine göre, sporun ve sanatın

sadece maddi değil  manevi boyutu olduğunu herkes kabul eder.

Bu zorluğun üstünde  zevki olduğu kesin, kazanımları ise hayli fazla.

Aksi olsa bu kadar kişi  her şeyden önce zamanını ve gönlünü bu işe  verir miydi?

Günlerdir arama motoru Google ‘nun açılış sayfasına olimpiyatlarla ilgili çeşitli logolar kullanırken,

bugüne dek herhangi bir  festival logosu Google’ın Doodle’ı olmaması dikkatimi çekti.

Dolayısıyla her ne kadar farklı kulvarlar olsa da ; bunun nedenini araştırmak ve aralarında ortak özellikleri de bulmak adına; kendimce küçük bir karşılaştırma yaptım.

Buna peki ala gözlem de denilebilir.Taraf olduğum için tercih hakkımı sona saklıyorum elbette.. -Devamı »