Çok yüzeysel yaşıyorum artık.
Okuduğum kitaplar eskisi kadar etkili değil üstümde, seyrettiğim filmleri; hani biri sorduğunda öylesine anlatırken bile zorlanıyorum, çünkü filmi henüz seyretmişken neredeyse seyrettiğim salonlarda bırakıyorum.
Yediğim yemekler bile yüzeysel…
Konuşmalarıma da yakında tesir eder belki bu yüzeyselliğim, ama hiç önemsemiyorum.
Böyle daha uyumlu daha doyumluyum, kıvamım eksik olsa da zeytinyağı gibi üste çıkmamla sona erer kıvam arayışı.
Beklentilerimi bile kısa tutuyorum artık.
Ne bir metin çözme kaygısı taşımak var artık, ne de bir sözün peşinden günlerce sürüklenmek…
İlgili ve yüzeysel olma felsefesini güdüyorum sanki.
“Bazen yüzeysel olmak da ihtiyaçtır” dedi “bir hoş Seda” diye andığım arkadaşım Seda ve ekledi; “yüzeysele kaçamasak eğer bu dünya tutmaz bizi” Seda ziyadesiyle haklı aslında.
Her şeyi derinden yaşayan insanların akıbetine bakınız,gerçekten de sonuç hiç iç açıcı değil.
Program oluşturmak yerine daha çok dahil oluyorum artık galiba.
Olagelen bir durum da bile yüzeyselliğimi muhafaza etmeye çalışıyorum.
Sorumluluklarımı yerine getirmek dışında bir kaygım bile yok. “Olduğu kadar, olmadığı kader” diyen Mevlana’dan yola çıkarak…
Gelişi güzel yaşıyorum böylelikle…
Batıni değil, zahiri bir durum söz konusu oluyor ki ; her şey görünenden ibaret, gerisi berisi yok sanki.
Ayrıntılar yok, tafsilatlar yok.
Kat-i değil sath-i bir çizgide oluyorum ister istemez.
Bıraktım ne zamandır her yerde, her şeyde mana aramayı ve anlam bulmayı.
Gayeyi arayıp amaca varmayı. -Devamı »