Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce
Düşünceler Düşünce » 'Köşe Yazısı' kategorisine ait yazılar (Page 5)

İnsanların araba seçimlerindeki tercih nedenlerini oldum olası merak etmişimdir.

Araba seçimi bir karakteristik özellik mi , yoksa sıradan bir seçim mi öncelikle bunu anlamak gerekir.

Belki de zannedilenin aksine araba seçiminde başat unsur  ekonomik veya ergonomik nedenler değildir.

Hannah Arendt  ” bugün evrensel açıdan kabul edildiği üzere insanları bir yerden diğer bir yere taşımak için değil, onlara istihdam sağlamak için araba üretiyoruz ” diyor. Sizce söylediklerinde haklılık payı yok mu?

İşin doğrusu artık o kadar çok araba ve araba modeli var ki, park yeri üzerine saatlerce konuşabilir, yazı yazılabilirse eğer bu bir başyapıt olur eminim.

Eskiden arabalar hakkında bir şekilde oluşmuş genel kanılarımız vardı.

Örneğin Mercedes arabaya binmek bir zenginlik göstergesiyken, aynı zamanda orta yaşlı insan profilinin de tercih nedeni idi. -Devamı »

son zamanlarda reklamlara nur yağmış gibi eski şarkıların yeni versiyonlarını dinliyoruz.

sözüm ona dikkat çekmek için seçilen bu şarkılar çoğunlukla tanıtılmak istenen ürüne hirpani bir hava

vermekten öte gitmiyor…

Turcell “uykusuz her gece”yi

Sütiş  “Ya evde yoksan”ı

Tutku ” Akışlarla yaşıyorum”u

Doritos “Ben kalender meşrebim”i

Yapıkredi Bankası “sırtındaki sepetin ben olayım hammali”yi

Tamek “bandıra bandıra ye beni”yi

Vodafone “tarlaya ektim soğan”ı

gibi daha önce duyulmuş herkes tarafından bilinen şarkılarla,türkülerle boy gösteriyorlar. -Devamı »

Adım yoktu çünkü doğulu bir kadın olarak adımdan önce kadın kimliğim öğretildi.

Adalet sisteminin cinsiyete tabi olduğunu fark ettiğimde hezeyanlar içinde yaşadığımın altı kalın harflerle çizilince, flu bir dünya çizdi çocuk aklım.

Güçlü bilek  erkeklere göreydi ama güçlü bilginin cinsiyet ayrımı olamayacağına göre ve kutsal kitaplarda Tanrı’nın” parayı istediğine, ilim irfanı isteyene verdiği” sözünü kendime ilke edindim.
Francis Bacon bilmek güçtür diyordu ama yüzyıllar önce eminim yaşadığımız günleri görse ” en büyük güç uyumlu birey olmaktır” derdi.

Yalan dünyadan bezme pahasına hem okudum hem de yazdım…

Okudukça aydınladı dünyam… Yazdıkça gerçekleşti hülyam…

Bunu elde etmem kolay olmadı ama tüm ayrımcılığa karşı mücadelede düşündüğünü çekinmeden söyleyen, söylediğini ceza alma pahasına inkar etmeyen, varlığını sabırla inşa eden kadınım ben, şimdi korkusuzca söyleyebilirim adımı .

“Kadınlar gibi gülme” denen yerde kadınların gülmesi yasakken ,her şeye rağmen gülümsüyorum size küçücük penceremden…. -Devamı »

İnsanın kendi yaşamının kopuk sayfasını  anlatması hiç kolay olmuyor…  Yazı yazmayı varoluş biçimi olarak belirleyen birinin elinde olmayan nedenlerle yazıya ara verdikten sonra ilk yazı yazma biçimi ise hayli acemice  oluyor.

Klavye tuşları ile monitör arasında sıkışık kalıyor gibi geliyor önce sözler ,sonra parmaklar ,sonra da gözler derken tüm beden hatta gitgide evren…

Boşluklar…. Derin derin boşluklar oluşuyor… Sözcükler arasına basılı kalan boşluk tuşu ile uzun uzun sürüp giden o hain boşluklar….

Bir türlü istenilen söze, aranan vurguya, kullanılması gereken noktalama işaretine, heceden kelimeye doğru giden yolda ulaşması beklenen cümleye, tüm aramalara karşın  bir türlü ulaşılamaz…

Dilek  kiplerini (yazmalı) haber kiplerine(yazıyor) çevirmek adına tüm çabalar boşa…

Beklemek boşuna, ilham gelince haber verir nasılsa…

Derken, bir gün” yazılmadık ne kaldı ki? ” sözüyle  hiç umulmadık bir anda karşılaşınca, tüm vazgeçirme çabasına rağmen yazmaktan  vazgeçmemenin hazdan öte,  büyük bir tutku olduğu fark edilince, yazmanın aslında  yazgı olduğuna dair bir düşünce gelişti zihnimde.

” Yazılmadık ne kaldı ki? ”

Yazı yazmak istediğini belirten bir öğrencinin, hocasından gelen cevap bu:

” Yazılmadık ne kaldı ki ? ”

Denilen o ki ; hoca bu sözü söyleyip öğrencinin yazı yazmaktaki kararlılığını ölçmek ister
ve ekler : ” her söz yazılı…”

Yüksek ihtimalle hocanın buradaki ” ..yazılı ” derken atıfta bulunduğu şey; kutsal kitaptır ancak,
hoca da yazardır.

Yazı yazan birinin ” yazılmadık ne kaldı ki ? ” demesi daha anlamlı gelir öğrenciye.
” Yazmak istiyorum çünkü …..” diye tamamlamak istese de sözü tam olarak bitiremez, öğrenci utancından. -Devamı »

Sevdiği yazarın kitabını hediye almak ne güzeldir. Hele bu yazarın kitaplarının yeni basımı olmadığı için, istenilen kitaba ulaşmak neredeyse imkansızken…

Sevgiyi anlatmanın yolunun en özel yanı bu olsa gerek herhalde…

Bir arkadaşımın başından geçen olay bu yazıyı yazmamı gerektirdi diyebilirim.

Çok sevdiği arkadaşıyla konuşurken arkadaşım,  arkadaşı ona  sevdiği yazarın kitapları tükendiği için bulamadığından dem vuruyor.

Uğruna çok şeyi yapmaya gönüllü arkadaşım; yazarın yayınevini arayıp yeni basım için yalvarıyor . Ancak amacına ulaşamayınca, fotokopisine bile razı olduğunu, bunu değerli bir arkadaşı için yapmak istediğini belirtince, yayıncı firma buna razı oluyor.

Birkaç güne kalmaz fotokopiyi  göndereceklerini söyleyince, arkadaşım da sevinçle arkadaşını arayıp durumu bildiriyor.

“Birkaç gün içinde kitap eline ulaşır” diye sevinçle övgüyle konuşurken…

“Hayır” diyor arkadaşı, ” bu kadar değerli bir şeyi kabul edersem senin zaafından yararlanmış olurum.
Ben seni arkadaş olarak seviyorum kitabı elde etmek uğruna bu dostluğu bozamam” deyince..
Arkadaşımın dünyası başına yıkılıyor ister istemez…

Üzüntüden divaneye dönen arkadaşım, bir gün yayın evinden gelen, “size kitabınızı gönderdik gelen talep üzerine de yenisi basıma verdik “deyince daha da kötü oluyor…

Arkadaşı bir gün mesaj çekiyor ona, ” o kitabı almadığıma sakın üzülme yeni baskısı elimde…”
Aynı zamanda albümleri olan yazarla yapılan bir röportajda ;
Albümün açılış parçasında “sağlam erkeğim yok” diyorsunuz. Kadının illa bir sağlam erkeğe ihtiyacı var mı? -Devamı »