Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

Ben insan hakları üzerine yazılar yazıp kelimeleri adeta cımbızla çekip ince ince dizmeye çalışırken istiridye içinde büyülü bir inci gibi küçük minik ve bir ajanda gözlerimi aldı.

Geçen sene inanç konusunu ele alıp İLLALLAH ! adı altında ajanda çıkaran Metis Yayınları bu sene Irkçılığa Ayrımcılığa ve Nefret suçlarına Karşı konusunu ele almış.

Hayır elbette anlaşmadık işin aslı tam yanına rast geldi eh ben de manzara koydum. Dolayısıyla çok mutlu oldum hem seçtikleri konuya hem de zamanlamasına…

Öyle ya tam da bu konulara eğilip üstelik bu konu hakkında iki yazı yazmışken akabinde 2011 ajandasında bunu görmek  ödül gibi geldi bana. Bu konuları kendime dert edinmekte haklıymışım demek ki dedim.

Ajandada yer alan önemli belirlemelerden biri  ırkçılığın süreç içinde farklılıklar gösterdiği; değişimin asıl kaynağı ise kapitalizmin gelişimi yönünde.

Buna göre önceden ?biyolojik? özelliklere vurgu yapan biyolojik ırkçılık yaygınken,günümüzde göçmenler ve mültecilere yönelik ?kültürel? özelliklere vurgu  yapan kültürel ırkçılık egemenlikler söz konusu ki çok iyi bir saptama bu bence,ben de yüzde yüz katılıyorum. -Devamı »

Sevgili hocam, Betül Çotuksöken?in İnsan Hakları ve Felsefe adlı kitabını incelemeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

AYIRIMCILIK, insan haklarını korumanın önündeki en büyük engellerden biridir demiştik. Ayırımcılık tarihte 1215 Manga Carta gibi kırılma noktaları yaşasa da; ,günümüzde de  en temel insan sorunlarından biri olmaya devam etmektedir diyen Çotuksöken?e göre;

Eylemin davranışın taşıyıcısı bireydir, kişidir, bu nedenle hakların korunmasında genel çerçeveyi her tek bireyi kişiyi yetiştiren biçimlendiren genel toplumsal/kamusal yapı olmakla birlikte son noktada eyleyen tüm ilişkileri kavramları değerleri dil durumuyla bireydir/kişidir.

Hemen belirtelim Betül Çotuksöken , bireyin değer yaratmasıyla kişi, kamusal/hukuksal ilişkiler ortamına  girmesiyle de yurttaş olduğunu belirtir.

Ona göre; tüm tutum ve davranışları toplumla  kamuyla bağlantılı olduğuna göre toplum ve ayrıca  kamu bireyi/kişiyi/yurttaşı kuşatan çevreler/çerçeveler olduğuna göre önünde sonunda özellikle hukuk yoğunluklu düzenin hakların korunmasında ne denli ağırlıklı bir sorumluluğun olduğu açıktır.

-Devamı »

Belirsiz bir zamanda yaşamımızı sürdürüyoruz. Eylemlerimizi her zaman olayların seyrine göre düzenlememiz imkansızdır. Fakat bu zamanın gerisinde durmak da ne kadar mümkün olabilir?

Dünyanın üstün bir anlamı yoksa da, bir şeyin anlamı vardır: İNSAN.

Çünkü anlam bulunmasını zorunlu kılan tek varlık insandır. Bu dünya en azından insanın gerçeğini taşımaktadır. İnsanın görevi de yazgının karşısında dünyaya akılsal gerekçelerini vermektir.

Yaşam karşısında düşünceyi kurtarmak istiyorsak düşünceyle birlikte eylemlerimizi de kurtarmamız gerekir.

Kant?ın dediği gibi “doğa hiçbir şeyi boşuna yapmaz araçlarını  kullanırken de tutumsuz değildir. Doğa insana akıl ve buna dayanan istenç özgürlüğü vermiştir; bu da doğanın amacı için açık bir imdir”.

Buna göre insanı içgüdünün yönetmemesi onun her şeyini kendinden çıkarması gerekir; yiyeceğini giyeceğini kendini korumanın yollarını buluşu (doğa aslana pençe, boğaya boynuz vermiştir, insana ise yalnız el vermiştir). -Devamı »

afili dünyadan sesleniyorum,

burdan giriş var çıkış yok ona göre.

alengirli sözlere hiç gerek yok anam babam,

kumpastayım daha ne deyim.

kumpas dediysek, F cetveli ayar var burada her daim.

öyle Peter Pan‘inkine benzeyen bir yer değil;

harbi anasının gözü bir yer burası.

Hiçliğin Ülkesi diyorlar, İçliğin Gülü desen ne olur, Yokluk Konstantinopolis olsa ne fark eder.

bayramlık ağzıma yemin yakışmaz bilin,

bayram olsa bile bözük allahına kadar burada…

caka satmak istemem amma bu yerde beni can evimden vurdular.

hiçliğin dik alası ahan da burası.

bırakın öyle uzaktan dikizlemeyi, fasaryadan laflar değil bunlar,

duman eder kendi geldi mi meydane,

sanırsın pehlivan.

eşekten düşmüş karpuza dönersin,

öyle ki hafızın façasını alır.

bilginin havasını alır.

kafa ütüler bazen evet,

kalayı basar ancak iplemez bile çoğu.

kelek çıkanlar da olur,

kendini fasulyeden sananlarda…

bazısı süzme deli dersin.

şinanay durumlarda, madara eder, şapa oturtur.

sanırsın dahi.

kıytırık adamlarla karıştırmayın aman ha,

kata külliye gelmeyelim demeyin hiç,

haza adamların burada olduklarına kalıbımı basarım o ayrı.

nağme yapıyor gibi gözükürler,

ama nalllarını kendileri diker yani, çoğunun ölümü ecelden değil kendi elinden?

kaypak zeminde yazsak da,

karavana olmaktansa,

işte haybeden gıcır bir yazı.

kumpas ayarımız fazla kaçtıysa af ola..

dünya felsefe günümüz kutlu ola ?

 

Hülya YALIM

www.hulyayalim.com

 

Yaratıcılık  anlık parıltı ve ışıltılar halinde gelişiyor insanların bu parıltıların farkına varmaları ve bunların zaman kaybetmeden kaydetmek gerekiyor.

Tarihte yaratıcılıkları ile damga vuran bireyler incelendiğinde bu kişilerin pek çok ortak özelliğe sahip olduğu saptanmış.

Bu doğrultuda yaratıcı kişi:

Statükoyla mücadele eden

Meraklı ve sorgucu

Vizyon sahibi

Hayal kurma yeteneği güçlü

Risk almasını bilen

Mücadeleci ve vazgeçmeyen

Gözlemci

Eğlenceli ve esprili

Esnek ve uyumlu

Sentezci ve yenilikçi

Ayrıntılardan hoşlanan

Belirsizliği kabul etmeyen

Öğrenmeye bağlı yardımlaşmaya açık

Düzensizliğe karşı toleranslı

Pozitif ve sevecen

Zihni sürekli bir şeyle meşgul

Sorun ve eksikliklere karşı duyarlı,zor işlerle uğraşmaktan haz alan

Meydan okuyucu bir kişiliği temsil ediyor.

-Devamı »