Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

attach.phpVarolmak:kişinin kendisini alternetifler karşısındaki özgür seçimler  yoluyla gerçekleştirmesi durumu yada eylemidir. Varoluş: genel olarak varolmak durumudur.Mekan ve zaman içinde potansiyel değil de aktüel bir varlığa sahip bulunma halidir.
Varoluşçuluk (existansializm):İnsanın varoluşuyla doğal nesnelere özgü varlık türü arasındaki karşıtlığıdır. İradesi ve bilinci olan insanların,irade ve bilinçten yoksun nesneler dünyasına fırlatılmış olduğunu öne süren felsefe okuludur. Varoluşun soyağacı genellikle iki ayrı parçaya ayrılır:
Kendi içinde teolojik ve laik diye iki ayrı parçaya ayrılan birincisi,irade sahibi varlık,iradi bir fail olarak insana verdiği önemle seçkinleşen etik gelenektir.İkincisinde ise Nietzshe bulunur. Bizim konumuz birinciler çerçevesinin teolojik boyutunda Soren Kierkegaard olacaktır. Kierkegaard felsefesi varoluşçuluğun kaynağını oluşturur.Heiddeger,Sartre ve Jaspers?i derinden etkilemiştir.
Kronolojik açıdan varolmak kelimesini irdelediğimizde ilk defa Augustinus?ta bu kelime ile karşılaşıyoruz.İnançtan yola çıkarak aldanıyorsam varım diyordu aziz Augustinus.
Daha sonra empirist filozof Berkeley?de rastlıyoruz varolmak tümcesine.Ne diyordu Berkeley ?varolmak algılanmaktır?.Duyumlamadan yola çıkarak görüşünü belirtirken belkide,en ünlü değişe gelirken rationalist filozof Descartes ?düşünüyorum öyleyse varım?derken yöntemi kuşkuyla karşılıyordu.İşte varoluşçular bu tarihi arka planın ötesine giderek ?yaşıyorum?diyorlardı doğrudan doğruya yaşadığıma göre varım.
Varoluşçuluk özünde gerçekçi bir felsefedir.Buna göre varoluş özden önce gelir.Sartre?ın formülüne göre yani bilgiden yaşama değil yaşamdan bilgiye geçmek gerekir.
Kierkegaard ise varoluş terimini insan için kullanır.Varolmak,belirli bir şey olmak,çabalayan, belirli alternatifleri hesaba katan seven,karar veren bir birey olmak anlamına gelir. Aklı, toplumu vb. ön plana çıkartan bir felsefe kişisellik ve kişisellik ilkesi olan varoluşu dikkate almaz.Oysa gerçek felsefe ancak varoluş felsefesi olabilir,ayrıca felsefe genel olana değil özel alana yönelmelidir Kierkegaard?a göre .
1813 de Kopenhang da doğup ,1855 de yine aynı şehirde ölen Kierkegaard?ın çocukluğu insanlardan uzak ve mutsuz geçmiştir.Annesini ablasını ve iki ağabeyini daha yirmi bir yaşını bitirmeden kaybeden Kierkegaard?ın kısa süre sonra babası da ölünce ona ve abisine yüklüce bir miras kalır.Ancak babasından ona kalan bir diğer miras da e ortadoks Lutherciliğidir.
Babasının güçlü kişiliği ve dindarlığının derinliğinde yatan melankolisi tüm hayatı boyunca Kierkegard?da da etkisini sürdürür.
Ağırbaşlılıkla umursamazlığın birbirine karıştığı bir gençlik dönemi yaşayan Kierkegaard özellikle nişanlısından ayrıldıktan sonra büyük acılar çeker ve kendini tamamen felsefeye adar.Birçok kitap yazar,ancak birçoğunda da takma ad kullanır.İşin ilginç yanı bu adlarda zaman zaman editör oluyor,zaman zaman da yazar olan Soren Kierkegaard aynı zamanda bu farklı isimlerdeki kitaplardan ,birbirlerine göndermeler yapıp hatta polemikler yaraır.
Daha da önemlisi Bir yandan resmi kiliseye bir yandan da Hegel?e karşı iki yanlı polemiğe girişmekten de geri durmaz.
Aslında onun amacı insanın özü açısından öznel olduğunu ileri sürerek,hristiyanlığı karikatürleştiren hristiyanlara karşı savunmaktır.
Böylece eksik sistemler ve kişiliksizleştirici kavramlar karşısında öznelliğin ?gerçeğin kendisi?olduğunu söylerken,bir yandan da tanrı?nın aşkınlığı karşısında öznelliğin başıboşluğu üzerinde durur.
DÜŞÜNME
Kierkegaard soyut düşünmeye karşı somut düşünmeye yönelir:
Ona göre,soyut düşünme de kişi varoluş kaygılarıyla birlikte unutulmuştur.
Soyut düşünmenin insana en önemli anlarında hiçbir yardımı olamaz. Ona göre insan yaşamının en önemli anları bireyin özne olarak kendisinin bilincine vardığı kişisel anlardır.Bu kişisel öğeler rasyonel düşünce tarafından açıklanamaz.Oysa insanın biricik varoluşunu meydana getiren bu özelliktir.Başka bir deyişle söylersek nesnel düşünmeye karşı öznel düşünmedir.
Kierkegaard?ın ençok karşı çıktığı filozof da ?soyut düşünür?dediği Hegel? dir. Ona göre Hegelci düşüncenin en büyük açığı düşünceden tutkuyu kovmuş olmasıdır. Ayrıca Hegelcilik tüm şeyleri açıklamak istemesiyle yanlışa düşmekedir.Çünkü bazı şeyler açıklanası değil yaşanılası şeylerdir.
Hegel gibi inanç ve aklı hümanist bir teolojiyle uzlaştırmaya çalışmak yerine inançla aklın uzlaşmaz olduğunu kabul etmek gerekir ona göre.Rationalist düşünürler, gerçekliğin tümünü bir düşünce sistemi içine yerleştirir,sıkıştırır,her şeyi akla indirger,akıl dışındaki öğeleri ve her şeyden önemlisi varoluşu unutur.
Kierkegaard a göre akıl yoluyla kanıtlanabilecek ahlaki bir sistem yada din yoktur.Ahlak ya da din içinde bize belli bir biçimde yaşamamız gerektiğini gösterecek hiçbir rasyonel kanıt yoktur.
Kesinlik-Kesinsizlik:
Ona göre bu durum dini ya da ahlaki doğrulardaki kesinlik ile insan varlıklarında kesinsizlik öğesini ortadan kaldırır, böylelikle de özgürlüğü de yok eder.Kesinsizlik ya da belirsizlik öznel hakikat açısından bir kusur olmaktan çok onun özünü meydana getirir.Kesinsizlik seçme özgürlüğünün doğal bir sonucudur,özgürlüğü içerir.
Kierkegaard ?zaman?ı ikiye ayırır:
Nesnel zaman;doğa bilimlerinin nesnel zamanı her şeyi saniyeler,dakikalar,saatlerle ölçer.Burada zaman ince bir çizgidir.
Öznel zaman ise her şeyi varoluş anlarıyla ölçer bu anlar eşdeğerli değildirler.İnsan yaşamının değeri yaşadığı yıllara göre değil ancak varoluş anlarının sayısına göre ölçülmelidir.O halde ne kadar yaşadığın değil nasıl yaşadığın önemlidir.Varlıkla zaman eşitlenir böylece.
Kierkegaard Doğruluk?u da ikiye ayırır:
Nesnel açıdan doğruluk; bir yargıdır.Oysa öznel duygular sevgi ve nefret gibi mantıksal düşünmede susmaktadırlar.
Öznel açıdan doğruluk; bir kendi içini ortaya koymaktır,bir karardır.Doğruluk ancak yaşamakla ortaya çıktığına göre başkasına bildirilmez de. Doğruluk anlatılamaz,kitaplar halinde basılamaz.
KORKU VE TİTREME
Gençlik yapıtı ?Korku ve Titreme?de Kierkegaard İbrahim peygamberin oğlunu Tanrı?ya kurban etme girişimini betimleme yoluyla varoluşun kaçınılmaz sonucu olan inancın akıldışı,paradoksal anlaşılmaz yanını çok çarpıcı bir biçimde vermiştir.
?Dünyayla mücadele eden dünyayı alt ettiği için,kendisiyle mücadele eden kendini alt ettiği için büyüktü.Oysa Tanrıyla mücadele eden herkesten büyüktü.Yeryüzünde mücadele vardı kendi gücüyle her şeyi alt eden biri vardı ve kendi güçsüzlüğüyle Tanrıyı alt eden biri vardı.Kendine güvenen ve her şeyi kazanan biri vardı;gücünün güvencesinde her şeyi feda edebilen biri vardı.Oysa Tanrıya inanan herkesten büyüktü.Oysa İbrahim hepsinden büyüktü;kudretinin kaynağı güçsüzlüğüydü.Bilgeliği nedeniyle büyüktü,bilgeliğinin sırrı akılsızlığıydı.Umudu nedeniyle büyüktü; umudun biçimi delilikti. Sevgisi nedeniyle büyüktü; sevgisi kendine nefretiydi.?
Burada İbrahim?in yaşamış olduğu paradokslar lirik bir dille girift bir anlatımda yazılmıştır.
İnsan sonlu varlığın içine kapanır ve mutluluğu bu sonluluğun içinde ararsa umutsuzluğa düşer.Çünkü onu yaratan güçle olan bağlantısını kesmiştir.İnsan, sonluluk ile sonsuzluğun geçiçi ile kalıcının,özgürlük ile zorunluluğun bir sentezidir.
?Kişinin dilediğinden vazgeçmesi muhteşemdir. Ama vazgeçtikten sonra ona sıkıca sarılması daha da muhteşemdir.Daimi olanı kavramak muhteşemdir, ama ondan vazgeçtikten sonra geçici olana sıkıca sarılmak daha da muhteşemdir.?
UMUTSUZLUK
Kierkegaard için umutsuzluk ölümcül hastalıktır.Bu hastalıktan ölünmesinden veya bu hastalığın fiziksel ölümle sona ermesinden çok bu hastalığın işkencesi can çekişen ama ölmeden ölümle savaşan kişi gibi ölememektir.
Ona göre Ben?in gelişimi umutsuzluktan geçer. Kendi olmaya cesaret etmek aslında bir bireyi şunu veya bunu değil Tanrı karşısında çabasının ve sorumluluğunun içinde yalnız bir bireyi, gerçekleştirmeye cesaret etmektir.Bu bir Ben olarak Tanrının yaratıcısının karşısına çıkma cesaretidir.
MAKSİMUM Bilinç ne kadar artarsa umutsuzluk o kadar şiddetlidir.Bu anlamda şeytanın umutsuzluğu umutsuzlukların en şiddetlisidir.Umutsuzluğu da meydan okumanın tepe noktasıdır,maksimum umutsuzluktur.
MİNUMUM Umutsuz olma kaygısı bile olmaksızın gerçekleşen bir durumdur,bir tür masumiyettir.Bunu umutsuzluk diye adlandırmak bile sorunludur.
Umutsuzluk çare değildir elbette ölümcül hastalık olmakla birlikte çelişkili işkencedir,Ben?in hastalığıdır:
Sonsuza değin ölmek,ölmemekle birlikte ölmek,ölümü ölmek.Çünkü ölmek her şeyin bittiği anlamına gelir;ama ölümü ölmek ölümünü yaşamak demektir;ve bunu tek bir an yaşamak onu sonsuza kadar yaşamak demektir.
?Umutsuzluk günahkarlıktır.?
Kendi olmak istemeyen veya kendi olmak isteyen insan günah işlemektedir.Bunun nedeni birincisinde inancının olmasının olanaksızlığı,ikincisinde ise bu inanca sırtını dönmesidir.
Tıp bilimi umutsuzluğa bazı insanların yaşamlarının belirli sürelerinde yakalandığı depresyon hastalığın bir semptonu olarak değerlendirmektedir. Kierkegaard?ın umutsuzluğu reddetmenin umutsuzluk olmadığını söylemenin de umutsuzluk olduğunu belirttiği durumu tıp dünyası içinde de görüyoruz. Umutsuzluğu maddeleştiren psiyatri anti-depresan ilaçlarla yaratmak istediği bio kimyasal değişimlerle insan ruhunu umutlu mutlu bir hale çevirmeye çalışmaktadır.Bunlara göre umutsuzluk bir uyumsuzluk sonucu iken Kierkegaard?da uyumsuzluk sonucu değil kendine yönelen ilişkinin bir sonucudur.
UYANDIRMA
Kierkegaard tek kişiyi kendi asıl varoluşunun en uyanık bilinci içinde toplamak ister ?bütün yaşamını doymuşluğu içinde uyuklayan insanları nasıl uyandırabileceğini düşünmekle? geçirdiğini söyler.En iyi uyandırma aracı da kaygılı korku yada iç daralmasıdır.Ona göre her insanın içinde bu kork yerleşiktir:
Yalnız kalmak,Tanrı tarafından unutulmuş olmak,milyonlarca iş güç esnasında gözden kaçmış olmak korkusu.
Ancak bu korku ve iç daralması korkak ruhlar için değildir ancak bu korkuyu yüreğinde duyan ve bundan kaçmayan kimse varoluşunun uyanıklığını sürdürebilir.
Varoluş Kierkegaard?a göre somut öznel ve uyanık insanın yaşamıdır,uyanık insanın yaşamının sorumluluğu içinde sürdürdüğü bir parçasıdır.Ancak varoluş düşünmeye elverişli değildir.Onu düşündüğümüz anda onu ortadan kaldırmış oluruz.Kavranamayan severek inanarak yakınlaşılabilen irrasyonel bir şeydir.
DİN
Kierkegaard?a göre insanın özü Tanrı?yla sonsuz olan yüce varlıkla ilişkiyi gerektirir. İnsanın varoluş hali onun özünden uzaklaşması yani Tanrıyla yabancılaşmasının bir sonucudur.Bir kurtuluş ilkesi taşıyan hristiyanlık insanları kurtarma yolunda başarılı olamamıştır.Hristiyanlık bir dinginlik durumu değil bir arayış olmalıdır.Gerçek hristiyan umutsuzluk ve bunaltı duyan insandır.Yüzyılın birikimini bir yana atıp İsa?nın çağdaşı olmaya çalışmak en doğrusudur.
AHLAK
Kierkegaard, insanın ne olduğuyla ne olması gerektiği arasında ayrım yapar. Kişi olarak herkes ayrıdır.Yanlızca kendisi ve tanrı karşısında sorumludur.Aile gibi doğal toplulukların yanında din ve devlet toplulukları da insanları yalnızca dışardan sarar.Buna göre insan Aristoteles?in sandığı gibi doğal bir durumda topluluğa yönelmemiştir.Aksine sorumluluktan kaçma onu topluluğa götürmüştür. Kitle doğruluğu ve ahlakı ortadan kaldırır. Kierkegaar da tıpkı Nİetzsche gibi bireyin kişiliğini kitle içinde ortadan kaldırmak isteyen demokrasiden de sosyalizmden de nefret eder.
Gerek kendi yaşadığı sokaklarında(kentin) dolaşarak uyandırması,gerekse ?sevmek tek mülküm? demesiyle kendisine Kopenhang?lı Sokrates,duygusal Sokrates denen Kierkegaard varoluçuluğun babası öncüsü olmuştur .
Eserleri:Kısa süren yaşamına karşın önemli eserler bırakmıştır.Bunlardan bazıları:?Ya Ya Da ?, ?Korku ve Titreme?,?Felsefi Kırıntılar?, ?Ölümcül Hastalık Umutsuzluk?, ?Baştan Çıkarıcının Günlüğü? ve ?Kahkaha Benden Yana? dır.
KAYNAKÇA:
Korku Ve Titreme Soren KİERKEGAARD
Ölümcül Hastalık Umutsuzluk Soren KİERKEGAARD
Baştan Çıkarıcının Günlüğü Soren KİERKEGAARD
Kahkaha Benden Yana Soren KİERKEGAARD
Felsefe Sözlüğü Ahmet CEVİZCİ
Çağdaş Felsefe Bedia AKARSU
Hülya Yalım
Mart 2000

Yorumlar (1) (Önceki Sitemizden…)

azcık felsefe
Yazan mamoste, 21.05.2008

bu yazınızı üçünkü kez okuyuşum ve sanırım daha çok kez de okuyacağım. felsefe bölümünü okumasam bile hayatımda önemli bir yeri olduğunu düşüyorum felsefenin.
itiraf edeyim yazıyı okudukça ya ben az biraz felsefen anlardım diyordum ama hiç bişey bilmiyoşum deyip duruyom kendime ki bu üç oldu…
daha kat etmemem gereken çok yol var. daha okumam gereken çok kitap var. çok güzel bi şekilde beni uyandırdınız sağolun. bu öle bişeyki felsefede bir türlü derine inemedim ya ilk filozoflarda kaldım ya da sadece siyaset felsefesinde ama siteyi kurcaladıkça sitenin açtığı kapılardan bilgilri araştırdıkça görüyorum ki felsefe tahmin ettiğimden bile çok daha derinmiş ve ben bişey bilmiyormuşum

sadece sitenin bir çok düşünceye bir farklı pencereler kattığını anlatmak istedim özellikle bende.. teşekkürler saygılar

Yorumun ne olacak?