Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

user_63_chomskyÇiğ ve zorba toplumlarda `parti çizgisi` kamuoyuna açıkça beyan edilir ve buna uymak zorunludur. Devletin, kontrolü zorla elde tutma kapasitesini yitirdiği toplumlarda ise parti çizgisi beyan edilmez. Daha ziyade bu önceden varsayılır ve dile getirilmeyen dogmatik doğruluğun empoze ettiği limitler dahilinde ateşli tartışmalar yaşanması teşvik edilir.||Çiğ sistemlerin doğal olarak beraberinde getirdiği şey itimatsızlıktır. Bunun karmaşık olan versiyonu ise açıklık ve özgürlük izlenimi uyandırır. Bu da, parti çizgisinin, sorgusuz sualsiz, tıpkı soluduğumuz hava gibi yavaş yavaş aşılanmasına hizmet eder.||TÜM DÜNYA KRİZE ESİR||Washington ve Tahran arasında her geçen gün daha da tehlikeli bir hal alan gerginlikte, bütün parti çizgileri birbiriyle çelişiyor. Bunun akla gelen ilk kurbanları ise İran`ın elinde tutuklu bulunan İran asıllı Amerikan vatandaşları Par-naz Azima, Hale İsfendiyari, Ali Şakiri ve Kian Taçbaş`tır. Ancak bütün dünya şu anda ABD -İran krizinin eline esir düşmüş durumda, çünkü sonuç olarak ortada nükleer bir konu var. Amerikalıların büyük bölümü, Irak`taki askerlerin geri çekilmesi için seslerini yükseltirken ve (her ne kadar konuya ilgisiz olsalar da) Iraklılar bu yönde talepte bulunurken, Başkan Bush tepki olarak Irak`taki asker sayısının artırılacağını söyledi. Hiç de sürpriz sayılmayacak bir şekilde bu açıklamaya, İran`dan Irak`a savaşçılar sızdığı ve Washington`un (tanım itibarıyla) `soylu` zafer misyonunu sekteye uğratacak İran yapımı yol kenarı bombaları bulunduğu yönünde meşum haberler eşlik etti. Bunun peşinden de zaten önceden kestirilebilen bir tartışma başladı: Şahinler, Irak`a böyle dışarıdan gelebi-||lecek müdahalelere karşı çok sert önlem alınması gerektiğini söylüyor. Güvercinler ise, kanıtların gerçekten de bu yönde hareket etmeye zorlayacak kadar somutlaştığına emin olunmasını istiyor. Bütün bu tartışma, saçmalığa kaçmadan, sadece ve sadece, yüksek sesle söylenmeyen `dünyanın sahibi biziz` düşüncesi temelinde ilerleyebilir. Bu nedenle müdahale, işgal ettiğimiz bir ülkede, amaçlarımızı gerçekleştirmemize engel olacak taraflarla sınırlı. Peki, siyasi iktidarı zar zor elinde tutan ve giderek umutsuzlaşan hizbin planları ne? Başkan Yardımcısı Dick Cheney`nin emrindeki adamların, yaptığı tehdit edici açıklamalar, genişletilmiş bir savaş ihtimali korkusunu körükledi.||BARADEY`İN BBC`YE KONUŞMASI||Geçen ay BBC`ye konuşan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Muhammed El Baradey, `Hadi gidip İran`ı bombalayalım diyen yeni çılgınların eline ekstra koz vermek istemezsiniz. Her sabah uyandığımda, ıoo Iraklı masum sivilin daha öldüğünü öğreniyorum` demişti.||ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ise, `yeni çılgınların` aksine Tahran`la sözde diplomatik bir yol izlemeye çalışıyor. Ancak parti çizgisi, hiç değişmeden yerinde duruyor. Geçen nisan ayında Rice, Şarm El Şeyh`teki uluslararası konferansta İranlı muadili Manuçehr Mutte-ki ile rastlaşırsa ona ne söyleyeceğine ilişkin bir açıklama yaptı: `Ne yapmamız mı gerekiyor?||Aslında bu çok açık. Yabancı savaşçılara silah nakliyatını kesin; savaşçıların sınırlar arasındaki geçişlerini engelleyin.` Rice burada tabi ki İranlı savaşçıları ve İran`ın silahlarını kastediyor. Çünkü Irak`ta, ya da herhangi bir yerde, Amerikan savaşçıları ve Amerikan silahları `yabancı` sayılmıyor. Rice`ın bu sözlerinin ve aslında Irak konusundaki bütün kamusal tartışmaların altında yatan ve sesli ifade edilmeyen dayanak noktasını `dünya bizimdir` düşüncesi oluşturuyor. Bizim yabancı bir ülkeyi istila edip ortadan kaldırmaya hakkımız yok mu? Tabi ki var. Bu bize bahşedilmiştir. Ama tek soru şu: Irak`ta asker artırmak, ya da başka bir taktik işe yarayacak mı? Belki de bu felaket bize çok pahalıya patlıyor. İstisnalar hariç, başkan adayları, Kongre ve medyadaki bütün tartışmaların sınırları da zaten bunlardan ibaret. Tartışmaların sonuçsuz kalmasının nedenlerinden biri bu. Çünkü temel konular tartışmaya açık değil.||Hiç kuşku yok ki Tahran yönetimi de ülkede uyguladığı baskılar ve (dışişlerinden pek anlamayan) Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedine-cad`ın kışkırtıcı söylemleri nedeniyle sert bir kınamayı hak ediyor. Bununla birlikte, şayet İran gelip de Kanada ve Meksika`yı işgal etse, bu ülkelerin hükümetlerini devirse, on binlerce kişiyi katletse, en büyük donanma birliklerini Kara-yipler`e demirleyerek `ABD nükleer enerji programlarını (ve silahlarını) derhal imha etmezse ABD`yi yerle bir ederiz` şeklinde dişe dokunur tehditler savursa Washington ne derdi acaba? Sessizce oturup bekler miydik? İsrailli ordu tarihçisi Martin van Creveld, ABD Irak`ı işgal ettikten sonra `İran`ın nükleer silah üretmeye çalışmaması çılgınlık olurdu` diyor.||MAKUL BİR ÇÖZÜM BULUNABİLİR Mİ?||Tabi ki aklı başında hiç kimse İran (ya da başka birinin) nükleer silah geliştirmesini istemez. Bu krizin mantıklı çözüm yolu, İran`a Nükleer Silahsızlanma Anlaşması çerçevesinde, nükleer silah değil ama nükleer enerji sistemleri geliştirmesine izin verilmesi olmalıdır. Bu makul mü? ABD`nin de, İran`ın da iyi işleyen bir demokrasiye sahip; kamuoyunun, kamuoyu politikası üzerinde etkili olduğu; bu ve benzeri kritik konuların aşılmasında engel teşkil eden derin uçurumları kapatabildiği ülkeler olması halinde evet, makul olurdu.Bu makul çözüm, İranlılar ve Amerikalılar arasında büyük destek buluyor. Çünkü Maryland Üniversitesi Uluslararası Politik Tutumlar Programı tarafından yapılan anket, her iki halkın da nükleer konularda birbirine hayli yakın düşündüğünü ortaya koyuyor. İranlılar ve Amerikalılar arasındaki görüş birliği, nükleer silahların her tarafta yasaklanmasına kadar varıyor. (ABD`lilerin yüzde 82`si bu şekilde düşünüyor). Eğer bu başarılamazsa `Müslüman ülkeleri ve İsrail`i de kapsayacak şekilde, Ortadoğu`da nükleer silahtan arındırılmış bir bölge oluşturulsun` fikri ağır basıyor.||(ABD`lilerin yüzde 71`i böyle düşünüyor.) Amerikalıların yüzde 75`i ise, `İran`la ilişki kurmak, güç kullanma tehditleri savurmaktan daha iyidir` diyor. Bu gerçekler, mevcut krizin patlamasını önlemeye, belki de İngiliz ordu tarihçisi Corelli Barnett`in öngördüğü bir Üçüncü Dünya Savaşı`nın patlak vermesini önlemeye yönelik olası bir açılım sunuyor. Gerek kendi ülkemizde, gerekse feci şekilde gerekli olan her yerde demokrasinin teşvik edilmesi gibi tanıdık bir teklifle, bu korkunç tehdidin önüne geçilebilir. Her ne kadar bu projeyi İran`da doğrudan hayata geçiremesek de, tam da bunu başarmaya çalışan cesur reformcu ve muhaliflerin umutlarını artırabiliriz. Bunların arasında Said Hacaryan, Nobel`li Şirin Ebadi ve Ekber Ganji gibi isimlerin yanı sıra, isimsiz olanlar da var.||İran`daki devlet politikasını, halkın görüşünü yansıtacak şekilde sert bir hamleyle tersine çevirerek, oradaki demokrasinin teşvikine yönelik umutları artırabiliriz. Bu, İranlı muhafazakarları, kendilerine adeta bir hediye gibi verilmiş olan ve demokrasinin teşvik edilmesiyle gerçekten yakından ilgilenen İranlıların kınadığı tehdit kozunu geri çekmeye zorlayacaktır. Gerici ve baskıcı teokrasiyi içeriden yıkmak isteyenlerin çabalarını tehditler ve saldırgan bir militarizmle yıpratmak yerine, bu kişilere biraz hareket alanı açmak için gayret edebiliriz.||Her derde deva bir ilaç olmasa da, demokrasinin teşvik edilmesi, dünyanın birçok yerinde nefret ya da korku objesi olmak yerine, ABD`nin uluslararası düzende `sorumlu bir kayyum` haline gelmesine yardımcı olacaktır. Kendi içinde bir değer olmasından ayrı bir şekilde, kendi evimizde iyi işleyen bir demokrasi, `Dünyanın sahibi biz değiliz. Bu dünyayı paylaşıyoruz` ifadesini tanımak için iyi bir umut vaat edecektir, (www.gazeteport.com`dan alınmıştır.)
http://www.birgun.net//bolum-95-haber-44587.html

Yorumun ne olacak?