Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

Şubat denilince aklınıza ilk ne gelir? Kim gelir?
Şubat aklınızı ilk önce kimi getirir? Soğuğu mu, karı mı? Sevgiliyi mi, aşkı mı? Ya da önceden yaşanmış herhangi bir anı mı?
Şubat, ?bir hayalle bile yola çıksa gerçeğin keskin bakışını değiştiremez?, çünkü ömrü kısa. Hep bir tarafı ezik, diğer aylara göre biraz eksik, planları programları hatta ?nemaları? altüst eder, güvenilmez ona asla.
Mitolojide, ölülerin hatırlandığı ve tanrılara şarap sunulan yılın on ikinci ayı şubat… Şubatı uğursuz sayan ve biran önce bitmesini isteyen Romalılar bu ayı diğerlerinden daha kısa tutuyorlar. Bu durumun modern takvimlerde de devam etmesi belki de bundan. Astrolojide kovanın içine balığın girme ayıdır şubat. (Happy bhirtday Boze)
Yaşanılan sene ile ilgili niyetlerin, rejimlerin, daha da önemlisi ?darbelerin? uygulandığı ay ocak değil, sanılanın aksine tüm bu kararların hayata geçirildiği, ama yine de kendi koyduğumuz kuralları yine kendimizin ihlal ettiği aydır şubat.
Söylenmesi gereken en alacalı sözlerin bulunmak istendiği söylenmesi gerekenler dışındakilerin icat edildiği bazen başka, başka olduğumuz, bazen başkalaştığımız, kimi zaman yanıldığımız, kimi zaman da yanıldığımızı sandığımız için yanıldığımız, maalesef arada bir de yanılttığımız sevgililer ayıdır şubat.
Öyle ki; görülmez bir yerinizden vurulmuş yahut doldurulamaz bir yerinizden boşaltılmışsınızdır. Tekrar doldurmak zordur ancak şeytan doldurur, öyle ya hayat bu, her şey olur.
Dingin bir gövdede volkan gibi, kusursuz bir cümlede yanlış bir söz gibi olsanız da, dikkat çekmek bir yana kendinizi sessizce ararsınız. Zebanilerle işbirliği edip cenneti satarsınız. Yıkık hayaller üzerine mizah, kutsal inançlar üzerine ironi yaratırsınız.
Şubattasınız belki de on beş günlük tatilde. Hayallerinizle oynarsınız bir çocuk sevinciyle, sütten ağzı yanmış üfleye üfleye. Bir de sevdiyseniz Kalp perdeleri açık, dudaklar tebessümle meşgul.
Genellikle sevdiğinizi içinizde taşırsınız sığdıramazsanız sevdiğinize taşınırsınız.
Sizi alıp gidenleri, bir ayin edasıyla yazıp çizersiniz. Belki dünyaya yılışarak ama mutlak sevgiye tutuna tutuna olur bu… ?Ayrılmanın vahşi tadını? bazen istemeden alırsınız. Çözülürsünüz kireç sökücü fikirlerle, aklınıza gelirken en olmaz düşünce görünmez bir güç sizi alı koyar, gerçek dostlarda olmaz ki hile. Dostluklar hayatın ışığı, müziği lütfen biraz daha açın sesini ışık rahatça girsin içeri.
Arayıp bulamadıklarınızın, bulup da aramadıklarınızın, beklentilerinizin hesap sorduğu aydır şubat.
Onlarca insanla tanıştınız, telefonlaştınız, görüştünüz, kitapları tartıştınız… Yalnızsınız… Kala, kala bir yalnızlık kalıyor elde geçen günlerden. Hangi saat tam olarak sizin, hangi gün tam istediğiniz gibi? Günahlar gece yanlışlıklar gün gibi.
Küsuratlarla uğraşır sanki, şubat buçuklar ayı gibidir. Keşfedilmemiş bir müzikte yarım kalmış senfonidir.
Şubat geldiği gibi gider. Bazen, ihtiyar kış güçsüzleşse de onda, bazen de son kar firarda. Kışın son ebesi martı sobeler eninde sonunda.
Şubat! Şubat! Şubat! Bizim şubat bunlardan hiç biri değil. Ayrılığın acısını dindirmek uğruna aranan bir nesnenin ismidir şubat.
Ve adını kızılan sevgiliye bırakmamıştır ısrarla. Aptal olmayı göze almış masum bakmaktan vazgeçmemiştir asla. Tüylü sevimli mi sevimli oyuncak bir AYI ŞUBAT.

Değişim Gazetesi
(17.02.2003)

Yorumun ne olacak?