Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

(21. Dünya Felsefe Kongresi ?Türkiye?de Felsefenin Genel Durumu?
adlı sempozyumla yapıldı)

Günlerdir gazete ve televizyonlarda tüm felsefecileri şaşırtacak şekilde yer bulan 21. Dünya Felsefesi Kongresi?nin 3. Gününde bu kongrenin ülkemizde gerçekleştirilmesinde Sayın İoanna Kuçuradi ile en büyük payı olan Felsefe Kurum Başkan Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Betül Çotuksöken?le (Maltepe Üniversitesi Fen Edeb. Fak. Dekan Yard.) kendisinin de konuşmacı olduğu ?Türkiye?de Felsefenin Genel Durumu? adlı sempozyumdan hemen sonra sıcağı sıcağına konuşma fırsatı bulduk. Yoğun programına rağmen bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul eden sevgili hocama (kendisi aynı zamanda İstanbul Üniversitesinden hocamdır) çok teşekkür ederim.
1. Paris?te 1900 yılında yapılan ilk kongreden bu yana yapılan kongrelerin felsefenin anlaşılmasında önemli katkıları olduğuna inanıyor musunuz?
– Tabii ki inanıyorum. Zaten bunun en güzel örneğini bugün bu salonda görüyoruz. Daha önceki çalışmalar sayesinde olacak ki çok büyük bir farkındalık felsefi uyaklık oluşmaya başladı. İnanın demeç vermeye yetişemez hale geldik hatta kendi aramızda esprisini bile yapıyoruz Türkiye?nin yeni yıldızlarıyız diye.
2- Felsefe seminerlerine en çok katılımın ABD?den olduğu saptanmış. Sizce bunun sebebi savaşla ve terörizmle ilişkilendirilebilir mi?
Burada siyaset bilimciyle siyaset yapan arasındaki fark, bir de siyasette iktidarı elinde bulunduranlar arasındaki fark da çok önemli. Amerikan toplumunu bu durumda devletten ayırt etmek gerekiyor. Amerika nüfusu 300 milyon ve sadece Amerikan Felsefe Derneğine kayıtlı 9000 filozof var. Bu sayıları oranlarsak katılımın çok olması normal ama bence en önemlisi nitelikli çalışmalardır.
3- Hocam sizce sorunların çözülmesinde felsefenin etkisi nedir?
Direkt ve hızlı bir şekilde etkisi olduğunu söyleyemeyiz. Ama uzun vadede yararı olduğunu göz ardı edemeyiz. Hiç olmayan kavramları ilk olarak felsefeciler, filozoflar ortaya atmışlardır. İnsan hakları kavramı bunun en ilginç örneğidir. Eğer M.Ö. 8 yüzyılda yaşasaydık çıkıp da böyle toplantılar yapabilir miydik, bu toplantılara kadınlar katılabilir miydi? Gördüğünüz gibi büyük bir gelişme var bu anlamda. Bu konulara ilk parmak basanlar ya bilim adamlarıdır ya sanatçılardır ya da filozoflardır. Bu nedenle felsefenin kavramsal ayırımlar yapması açısından uzun vadede bize çok büyük etkisi var.
– Bu sene ki kongreyi diğer kongrelerden ayıran en büyük özelliğinin gençlik oturumlarının olması olduğunu biliyoruz. Sizce bunun nedeni Türkiye?nin genç nüfusa sahip olmasından da kaynaklanıyor yoksa artık felsefe bilinci daha genç yaşlarda verilmeye mi çalışıyor?
– Bu ikincisi daha önemli. Tabiki genç nüfusun çok olması yüzünden çok öğrencimiz var, okullarımızın sayısı çok fazla. Aynı zamanda gençlere bu kadar önem verilmesi Felsefe Kurumu?nun da öngörüsü. Özellikle sayın Kuçuradi?nin çok önemsediği bir konu bu. Zaten eğitim birimimizin çocuklara yönelik çok güzel çalışmalar var. Hatta ilkokul düzeyindeki çocuklara bile temel felsefe kavramlarını yaşayarak öğretiyoruz. Çocuklar için felsefe, yetiştirme yurtlarında 1 yıl önce küçük uygulamalarla yapıldı.
– Geçmişten bu yana insanların gözünde felsefenin ürkütücü bir imajı var. Gençliğe yönelik yapılan bu tür çalışmalarla bu imajın kalkacağını söyleyebilir miyiz?
– Gördüğünüz gibi bizler güler yüzlü insanlarız. Bu imaj insanların felsefeyi tam olarak bilmemelerinden kaynaklanan yanlış bir imge. Bizler hayatla içiçe çalışmalar yapıyoruz. Örneğin; Bir felsefeci olarak en fazla önem verdiğim konu dünya üzerindeki ?ayrımcılık?tır. Amacımız bu tür çalışmalarla özellikle gençlerimize felsefeyi anlatmak ve bu imajı yok etmektir.
– Kongrelerin felsefenin doğasına aykırı bir resmiyet yarattığı söyleniyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
– Felsefe sorunlarını sadece bu kongreler çözecek diye bir şey yoktur. Ama eğer bir engelim yoksa ve de söyleyecek bir sözüm varsa, bütün dünya kamuoyuna bu söyleyeceklerimin ulaşmasını isterim. İşte bunu da, bu tür kongreler sayesinde yapabilirim. Ama tabii tek çözüm kongre değildir.
– Sizin özne kavramına ne kadar önem verdiğinizi iyi biliyorum. Sizce Türkiye?de ?özne? olmanın yolu nereden geçiyor ve burada felsefenin rolü nedir?
– Benim özne olmaktan kastettiğim insanların haklarını zedelemeyen bir yapı içerisinde kendisini kurmak, ortaya koymak, düşünmek, konuşmak ve yazmaktır. Bunu hangi yolla olursa olsun yapabilmektir. Yani yaptığı işi niçin yaptığının farkına varan, kendi eylemlerine, değerlerine, kavramlarına sahip çıkan, bunların hesabını verebilen kişiler özne olma yolunda mesafe katetmişler demektir.
– Macit Gökberk ve Takiyettin Mengüşoğlu?yla başlayan felsefeyi, öğrencileri olarak siz devam ettiriyorsunuz. Peki bu süreç içerisinde öğrencilerinizden ve meslektaşlarınızdan gerekli desteği görebilir musunuz?
– Ülkemizde geleneksel düşünme formlarına bağlı olanlarla, modern ve aydınlanma görüşe bağlı olanlar arasında bir ?kırılma noktası? olduğunu kabul etmemiz gerekir. Birbirimizin yaptığı şeyleri okumamak; yok saymak gibi zayıf noktamız var. Felsefeciler dünyasında bunun biraz daha egemen olduğunu düşünüyorum. Burada titiz tavır takınmak gerekiyor. Eğer birileri felsefe adına doğru düzgün bir şeyler yapıyorsa bunu görmek ve göstermek gerekir.
– Kongrenin akıllarda kalacak en önemli anlarından biri bence sayın Ahmet Necdet Sezer ile sayın loanna Kuçuradi?nin elele salona girmesiydi. Çünkü biz bugüne kadar yöneticilerin sadece sanatçılarla birlikte şarkı söylemesine şahit olmuştuk. Platon?un Devleti?nde iki yönetici filozof idealine benzemese de bundan böyle yönetici ile filozof elele diyebiliriz miyiz?
– Tabii ki diyebiliriz. Sayın Sezer?in ilgi gösterip gelmesine hepimiz müteşekkiriz ve gelişine de hiç şaşırmadık.
– Peki felsefenin her alanda kendisini göstereceğini hatta şarkılarımızın bile bundan böyle ?Samanyolu?ndan düşünce yoluna? gideceğini söyleyebilir miyiz?. (Gülüşmeler…)
– Bu görüntüler çok önemli gerçekten, bu aynı zamanda bize devletin felsefeye bakışını da gösteriyor. Bunun simgesel bir anlamı olduğunu düşünüyorum. Sonuçta tüm bunlar ne yapılmak istendiğini, bu işe ne kadar önem verdiğimizi göstermiştir umarım.
– Çok teşekkür ederim hocam
– Ben teşekkür ederim.

Yaşam Gazetesi
(15.08.2003)

Yorumun ne olacak?