Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce Düşünceler Düşünce

Medya sektöründeki en kıdemli kalemlerden gazeteci-yazar Çetin Altan yeni yaşını kutluyor.

İnsanların yaşı, yaptıkları işlerle birlikte ikiz aynalara benzer. Bir astronotun yaş günüyle, bir maden işçisinin yaş günü aynı özetlerle yansımaz yaşam hikayelerine. Biz hayatımızı yazıyla bütünleştirerek, bir yazı emekçisi olarak yaşadık. Bir yazı emekçisi olarak Türkiye?den geçmenin ne anlama geldiğini, Hapishane Şiirleri Antolojisi?ne bakıldığı zaman görülür. Yazı adamları nasıl hayatlar yaratabildiler kalemleriyle? Bir de ona bakmak lazım. Orhan Kemal… Kemal Tahir… Yakup Kadri… Ne kadar para kazandılar yazdıklarından? Peki bu kalem sahipleri neden hem kanatlarını büyütemediler, hem de önemli bir bölümü senelerce hapishanelerden geçti??

KALEM SAHİBİ Mİ ÜLKEYİ YÜCELTİR, KOLTUK SAHİBİ Mİ?

Çetin Altan, 81?inci yaşına girerken hissettiklerini bu sözlerle özetliyor. Türkiye?de hâlâ altı kişiye bir kitap, 29 kişiye de bir gazete düştüğünü anlatan yazar, 80 yılını şu soruyla bitirdiğini söylüyor: ?Bu kadar hiç kimsenin kalem kağıtla ilgili olmadığı bir dünyada neden kalem kağıt bu kadar korkuttu acaba?? Ve devam ediyor: ?Politikayla bilim arasındaki farkı değerlendirmek gerekir. Bir yazar sağken değil, ölümünden 100 sene sonra hâlâ okunuyorsa yazardır. Yani, o zaman 100 sene önceki bir politikacıyla bu yazar arasında, koltuk sahibi olmakla kalem sahibi olmak arasındaki fark ortaya çıkar. Kalem sahipleri mi yükseltir bir memleketin bayrağını? Yoksa koltuk sahipleri mi? 30 YAZARIMIZ YUNANCA?YA ÇEVRİLMİŞTİR, KİMSE BİLMEZın bir tespiti daha var; Türk insanının sık sıf hayıflandığı ?Şu dünyada bizi kimse bilmiyor? diyenlere cevap niteliğinde… ?Evrenselleşmenin değerlerinde bir ortak bahçesi var insanlığın. O bahçede ne kadar gül açıyorsa o kadar yeryüzünde var olduğun ispatlanmış sayılır. ?Bizi dünyada tanımıyorlar? diyor ya Türkler, bilmiyorlar ki örneğin 30 Türk yazarı Yunanca?ya çevrilmiştir, kimse ilgilenmiyor ki bunlarla. Politikacı ancak, o sırada kendi politikalarının propogandasını yapan bir katip zannediyor yazarı. ?Yazacaksa şunu yazsın? diyor. Oysa yazar, kendinden önce gelmiş yazı dünyalarına layık olmaya çalışan biridir. Bu ülkede bu evrensel değerleri benimsemek istemiyorlar. Yani yerelin önemlisi olmak istiyorlar, evrenselin yerlisi olmayı değil.?

TÜRKİYE EVRENSELLİK DİLİNİ ÖĞRENEBİLECEK Mİ?

Altan, 81 yılda onlarca hükümet görmüş, lider tanımış, Türk insanını iyi analiz etmiş ve bu konuda yüzlerce yazı kaleme almış biri olarak, politikaya yaklaşımın ?Kurtar bizi baba? zihniyetinden öteye gidemediğini ifade ediyor:
?Yeryüzü artık dünya vatandaşlığına gidiyor. Türkiye bu dili öğrenebilecek mi acaba? Bu dili öğrendiğiniz kadar çağdaş olursunuz. Türkiye?nin bir avuç evrensel adamı bile Türkiye?de tanınmıyor. Siyasete bakıyorsunuz, meydanlara, propogandalara… 17 parti seçime giriyor. 2 metre 10 cm oy pusulası… Böyle bir vaka yeryüzünde yok. Nedir bu 17 parti arasındaki farklar? İnsanlar bunu da bilmiyor, ancak ?Kurtar bizi baba? Bir anlamda camiyle kışla kavgası bu. ?Vatanım için, milletim için? gibi ezberlerle olmaz ülkeye hizmet işi…?

Çetin Altan?ın köşesinde 80 yaşı doldurmanın nasıl bir duygu olduğunu anlattığı yazısı ise şöyle:

81.

Plajlarda donla denize girmenin yasaklandığı sık sık hatırlatılan yaz mevsiminde; yılın en uzun 2?nci günü, 22 Haziran.
Bendenizin de, 80 yıl önce gece saat 23.30?da doğduğum tarih.

80 yaşına kadar yaşayıp, 81?ine basmak.
İnsanın 20?sine, 30?una, 40?ına, 50?sine kadar yaşamını sürdürüp gideceği kendisine doğal görünse bile, hiç aklına gelir mi 80?ine kadar yaşayacağı?

Cahit Sıtkı?nın ?Otuz Beş Yaş? şiiri ?Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder?, diye başlıyor ve şöyle bitiyordu:
N?eylersin ölüm herkesin başında;
Uyudun uyanmadın olacak,
Kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatım olacak,
Taht misali o musalla taşında.

Bizim ömür takvimi; Cahit?in, Dante?yi de örnek olarak belirlemeye çalıştığı dünya yolculuğunun sınırlarını, bir hayli aşmış gibi görünüyor.
Osmanlı protokolündeki ?el etek öpme? dönemlerinin en sık tekrarlanan niyazı da şuydu:
– Allah uzun ömürler versin efendim!

Yeryüzünde daha uzun, daha uzun, daha uzun yaşama arzuları…
Uzun yaşamak, biraz da gitgide daha azalarak yaşamak değil mi acaba?

İnsanoğlu kendisinin ötesindeki yaşları, kendisi de o yaşa gelmedikçe algılayamıyor.
Bendeniz de, 20?sindeyken; merdivenleri çıkmakta zorlanan ciciannemin bacaklarından yakınıp durmasını, algılayamazdım.

Yaşlılar, kendi gençlik dönemlerindeki o güzelim dünyanın; gitgide bozulup pespayeleştiğini, sevgi, saygı, ahlak, zarafet diye bir şeyin kalmadığını tekrarlayıp dururlar hep.
Ömrün sonunda, dünyanın bozulduğu iddiasıyla dertlenmek; eski gençlik yıllarının sübjektif güzelliğine duyulan özlemlerle de ilgilidir biraz.

Türkiye?de bir yazı adamı olmak ve 60 yıl boyunca basıp durmak bizim ?pancar motoru?nun tuşlarına…
Ve Yahya Kemal?in ünlü şiiri:
Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç;
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç!
Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,
Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

Hani, diyorum; pancar motorunun tuşlarından parmaklarım hiç ayrılmadan, konu verse şu son nokta…

NTV / Afşin Yurdakul
Yorumlar (0)Add Comment

Yorum Yazın
Giriş yapmanız gerekiyor.Hesabınız yoksa lütfen kayıt olun.

Copyright 2007. All Rights Reserved.
busy

Yorumun ne olacak?